20 Aralık 2012 Perşembe

Güne Başlarken : 4

Kitabın rastgele bir sayfasını açıyorum. Sohbeti her zaman o başlatıyor. Ben dinliyorum. Düşünüyorum. Düşüncelerim cevap kabul ediliyor. Elimde bir el hissediyor. Sakin, anlayışlı bir el... Şimdi üç kişiyiz. Artık yalnızca sayfalar konuşuyor. Biz dinliyoruz. Nelere değinmiyor ki? Başlangıca, yüreğimizi kaplayan acıya, bilinmezden yola çıkılan noktaya, canlının evrimine, ilk ışığa,mutlu olmak için sevmek gerektiğine, bir ömür boyu söyleyememeye söyleyeceğini, mesafaleri kısaltamamaya en sevdiğinle, barışmaya, şüpheye, iradeye, örselenmiş çocuk yüreklerine, öfkeye, acımasızlığa, çocuksu zalimliğe, ilk aşka, kaybolmuşluğa, doğum ve ölümün gerçekliğine, acımaya, ifade etmeye, yok olmaya ve yok olsak da hep yaşıyor olmaya... İnsanın haritasına bir melodiye dokunur gibi dokunuyor sözcükler. Geceden düşen paylar andaki ritimi artırıp herşey yapıyor. Kitap kapanıyor. Şimdi iki kişiyiz. Ellerimiz arasında irademizden çok daha güçlü bir bağ var. Artık ben o, o da benim. Ses yok. Konuşmuyoruz. Ne lüzumu var. Hem zaten dil neyi açıklar?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder